22 Şubat 2013 Cuma

Ateş ve Barut, Etki ve Tepki

Benim ailem, onun ailesi bir masa etrafında oturmuş. Önemli bir akşamdayız belli, yemekler yeniyor. Şarap kadehleri, kahkahalar ve şakalar birbirine karışıyor.
Tanıdığım biri değil ama tanıyormuşum gibi geliyor nedense. Bir aşinalık var, gözümü ısırıyor bir yerden. Bu o ya! Bu o! Kahkaham yüzümde donuyor. Bu çok sıkıcı bir durum. Biz onunla küsmüştük, şimdi aynı masada yemek yiyoruz. Bu benim arkadaşlık çizgilerimin dışına çıkmaya teşebbüsü sonucu aldığım bir önlemdi. Telefon numarası duruyordu bende belki ama onunla kesinlikle iletişime geçme niyetim yoktu.
Hemen karşımda oturuyordu, gözlerimle benimle gel dedim ona. Anladı. Beni takip ederek mutfağa geldi. Ben ona sırtımı dönmüştüm, ellerim mutfak tezgahına dayalıydı.
"Ne var?" dedi.
"Soruyorsun bir de?!" ona doğru döndüm.
"Buraya nasıl gelebildin?"
"Ne demek istiyorsun?"
"Bal gibi de biliyorsun. Arkamdan iş çevirdiğin yetmedi mi?!" sesimi çok zor kontrol ediyordum.
"Biliyorlar ki."
"NASIL?!"
"Sırf seninle son kez olsun konuşabilmek için annenden rica ettim. Biliyorsun o beni sever." gülümsedi. Ama neden gülümsediğini anlamadım, bana göre gülümsenecek bir durum yoktu. Sinirliydim.
"Bu ne yüzsüzlük ya?" dedim.
"Seni seviyorum." dedi. Gözlerim doldu ama öfkeden. Çok ters köşe olmuştum. Kulağıma fısıldadı. "Her şey için çok özür dilerim affet." Onu benden geriye doğru ittirdim.
"Konuşma," dedim. "Sen konuştukça öfkeleniyorum." Gözlerindeki umut pırıltısı bir saniye içinde titreyerek kayboldu.
"Ama lütfen anlatmama izin ver-" dedi.
"Seninle ilgili hislerimi anlatayım mı?" dedim kafasını evet anlamında salladı. Tokat attım. "Şaşırdın bakıyorum. Ne bekliyordun ki?" Annem mutfağa girdi. Birkaç tabağı mutfaktaki masanın üstüne bırakıp odadan tekrar çıktı.
Ben onu dinlemiyordum o konuşuyordu..
Ateşle barut yan yanaydı, hiç kimse fark edemedi.

Uyandı..

10 Şubat 2013 Pazar

Mutluluk Yanılsaması

Mutluluk neydi ki? Ben papatyalarla dolu bir yerde koşuyordum. Üzerimde yazlık bir elbise... Saçlarım savruluyor, elbisemin etekleri dalgalanıyor.. Rüzgar yüzüme vuruyor.
Ama galiba bütün olay klasik mutluluk tablolarından kurtulup kendi mutluluğumuzu bulmamızda. Kendi mutluluk tablomuzu yaratmamızda..
Ama buradaki asıl olay benim arkamdan gelen adamdı. Benim arkamdan da bağırıyordu üstelik! "Kaç!" diyordu. "Kaçmazsan kesin yakalanacaksın."
Kim öldüreceği kişiye kaçmasını söylerdi ki? Papatyalar hızla solmaya, kararmaya başladı. Boyunlarını büktüler. Renkler kayboluyordu, her taraf grinin tonlarındaydı. Yağmur yağmaya başladı.
Olaylar değil düşünceler vardı.
Ama uyanmak istemedi...

Haftasonu geri döneceğim. :)


9 Şubat 2013 Cumartesi

Because of Being Human

Zarar her zaman en yakınından gelir derler. Haklılar..

Yatağımdaydım. Sesler duyuyordum. Ve sesler kesinlikle evin içinden geliyordu. Üst kattaki komşudan ya da dışarıdan gelmiyordu. %100 emindim. Kesindi.
Korktum. Ancak bunu gizlemem gerekiyordu farkındaydım. Yorganı neredeyse burnuma kadar çektikten sonra uyuyormuş gibi davranmaya çalıştım. Ama ben bu kadar korkarken bunda başarılı olmam neredeyse imkansız gibi gözüküyordu.
Odamın kapısı açıldı. Nefes alış-verişimi düzene sokmaya çalıştım. Sanki güzel bir rüya görüyormuşum gibi... Sanki uyuyormuşum gibi..
Annemin sesini duydum. Ancak böyle içim rahatlayabilirdi. 
"Acıktım." dedi. "Bana eşlik etmek ister misin?" Yatağımın yanına geldi. Bana baktı. Karanlıktan dolayı önce bir şey anlayamadım.
Gözleri simsiyahtı. Dişlerini gördüm sonra.
"Ha-Hayır sana katılabileceğimi sanmıyorum anne!" diye kekeledim.
"Benden korkmana gerek yok tatlım." dedi. Bildiğin tıslıyordu. Annem vampirdi?? Hem şaşkınlığımı hem de korkumu gizlemem gerekiyor gibi hissediyordum. Sanki korkum ona güç veriyordu. "Sana o hep istediğin ölümsüzlüğü verebilirim." dedi.
"Ölümsüzlük bu kadar itici olmamalı," dedim.
Annem bileğimi ısırmak üzereydi..
Uyandı.

8 Şubat 2013 Cuma

Her Şeyden Sonra İntikam

O kadar mı korkunç görünüyorum?
Gittiğim yer son derece tanıdıktı. Onun evine gidiyordum. Eski sevgilimin evine gidiyordum. Kanım öfkemle kaynıyordu. Her şey daha yoğundu. Her şeyi yapabilirmişim gibi hissediyordum. Hızlı yürüyordum. Hem de çok hızlı. Sanki doğaüstü güçlerim varmış gibi.
Evine girmeyi bırak, odasındaydım! Hemen dibinde. Bilgisayardaydı ve kulaklıkları takmış onun müzik dediği şeyi, bir saçmalığı dinlemekle meşguldü.
Ona kendimi fark etmeden odasını gezdim, eşyalarını karıştırdım.
Annesi geldi. Beni görünce korkudan ne yapacağını şaşırdı. O kadar mı korkunç görünüyorum? dedim. Git ve bir daha gelme. 
Eski sevgilimin hala hiçbir şeyden haberi yoktu. Zavallı diye düşündüm. Başına geleceklerden tamamen habersiz internette geziniyordu. İşi gücü yoktu belli.
Odasında yapacak başka bir şey kalmadığında bilgisayarının kapatma tuşuna mı bassam, yoksa onu korkutsam mı diye düşündüm. Korkutmak daha güzel geldi. Ama yine de acıdım. Omzuna dokundum. İrkildi.
"Senin.. Senin ne işin var burada?" dedi. Sesi biraz öfke, biraz korku, biraz pişmanlık ve biraz da şaşkınlık karışımıydı.
"Aslına bakarsan buraya pek de isteyerek gelmedim." dedim.
"Peki niye geldin?"
"İçgüdülerim beni buraya getirdi."
"Geziyorum, beni önceden rahatsız edenleri öldürüyorum.
Eğleniyorum falan işte."
"İç-.. İçgüdülerin mi?"
"Evet! Aynen öyle. Sonra baktım aslında istiyormuşum gelmeyi."
"Ne istiyorsun?"
"Seni özlemişim." dedim. "Seni istiyorum." sandalyesinden kalktı.
"Anlat o zaman. Nasılsın? Nasıl gidiyor?" korkuyordu benden. Bu kesinlikle hoşuma gitmişti. Hoş bir duyguydu. Güldüm.
"Geziyorum, beni önceden rahatsız edenleri öldürüyorum. Eğleniyorum falan işte. Asıl sana sormalı,"
"Pek bir şey yaptığım yok." dedi. Dediklerimi analiz edememişti herhalde. Acıdım. Bana yaklaştı. Tam dibimdeydi. Filmlerde kahramanların öpüştüğü sahnelerden biriydi. Ama burada böyle olmayacaktı hisediyordum. Onu öpecekmişim gibi ellerimi boynuna koydum. Ve o tam burnumun dibindeyken fısıldadım;
"Şu an boynunu kırmamak için kendimi çok zor tutuyorum."
"Ciddi değilsin. Ciddi olduğuna inanmak istemiyorum." dedi. Güldüm.
"Hem de hiç olmadığım kadar ciddiyim."
Ve Uyandı...

7 Şubat 2013 Perşembe

"O" ve Huzur

Bir koku var. Hoş bir koku. Büyük ihtimalle bir erkek parfümü. Bütün yüzsüzlüğümle kokuyu derin derin soluyorum. Biraz özel de bir koku olsa gerek. Bana bir anlam ifade ediyor gibi ve ben sanki anlamını çıkartamıyorum. Yanımdan sürekli insanlar geçtiği için kokunun sahibini göremiyorum.
Yokuş yukarı yürümeye devam ediyorum. Hemen sağımda bir kaldırım var ama kaldırım oldukça dar ve sadece "var" diyebilmek için yapılmış gibi. Sırtımda da sırt çantamı hissediyorum. Diğer günlere kıyasla çantam oldukça hafif. Sağ elimle çantamın kayışını tutuyordum ve kayışı bırakıyorum.
İçimde anlamsız bir huzur var, anlayamıyorum. Sonra aklıma o geliyor. Onun benim yanımda olması, benim olması yani sevgilim olması fikri çok hoş. Gülümsüyorum. Ama o insanları çok zor beğeniyor bunu biliyorum ve benim çok uzağımda olduğunun da ayrıca farkındayım. Yine de hayali bile hoş geliyor, düşüncelerimi engelleyemezler nasılsa diye düşünüyorum.. Acaba dünya nasıl bir yer olurdu? Herkes mutlu ve ruh eşini bulmuş olsaydı, herkes huzur içinde olsaydı nasıl olurdu? Acaba yine sorun çıkartmaya yer arayanlar olur muydu?
İçimdeki ses, Sadece kendine güvenmen gerek diyor. Evet, belki de ona yakın olabilmenin bir yolu bu. Onunla iletişime geçebilmenin yolu kendime güvendiğimi etrafıma göstermek. Rahat davranmak. Belki bunlar insanları çekiyordur.
Sağ elimde başka bir el hissediyorum. Yavaşça tutuyor elimi.
Ele bakıyorum, ardından kolunu takip ediyor bakışlarım. Elimi benden habersiz tutmaya kalkanın kim olduğunu görmeyi, elimden geldiği kadar engelliyor gibiyim. Her şey ağır çekimde yaşanıyor. Yüzüne bakıyorum.
O. Elimi tutan o. Belki de hayat bizim imkansız gördüğümüz şeyleri gerçekleştirerek bize bir mesaj vermeye çalışıyor.
Ben de onun elini kavrıyorum. İçimden Mutluluk buymuş! diyorum. Sanki ne düşündüğümü anlamış gibi bakıyor gözlerimin içine. Bakıyorum, gözlerinin içi gülüyor.
"Belki," diyor. "Belki sensin benim için doğru kişi. Ne hissettiğimi bilmiyorum ama," diyor gülümserken. "Bence denemeye değer. Seninle aramızda özel bir şey var. Özel bir çekim var."
"İnanamıyorum." diyorum.
"İnan. Bu hiçbir şeyin olmadığı kadar gerçek."
"İnanması çok zor ama," diyorum. Onu yanımda görmek, elini tutabilmek sihrin gerçek olduğunu keşfetmişim gibi bir his veriyor.
Eli öyle büyük ki elim onun elinde kayboluyor gibi. Birlikte yürümeye devam ediyoruz. Parfüm onun parfümüymüş meğer. Çünkü o güzel koku yanımdan hiç gitmiyor. Sonsuzluğu bulmak gibi bir şey. İsteğimin gerçekleşmesi çok güzel. Sonucu ne olursa olsun, bu anları hatırlayıp o zaman da mutlu olacağım. Küçük bir teselli gibi...
Gökyüzüne bakıyorum. güneş gözümü alıyor.
Uyanıyor. Ama uyanmanın mutlu bir tarafı yok bugün. Sanki hep olduğundan daha yalnız gibi.

6 Şubat 2013 Çarşamba

Gölge

Uyandım. Karanlıktı. Hala gece yarısı olmalıydı ama saatin kaç olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Kafamı sola doğru çevirdim. Asıl niyetim kalkmaktı.
Balkon kapısını gördüm. Aralıktı. Yatmadan önce kapattığıma emindim. Yatağımdan kalkmak ve balkon kapısını kapatmak istedim. Ama kalkamadım. Hem yeterli cesaretim yoktu, yeterince paranoyaktım hem de kalkamıyordum. Tam anlamıyla hareket edemiyordum. Bir daha denedim ve bir daha denedim. Başarısız oluyordum sadece.
Üst kattan gelen anlamsız tıkırtıları dinledim. Çıkan sesleri anlamlandıramıyordum. Gece yarısı eşyaların yerlerini değiştiriyor olamazlardı. Açık bir anlamsızlık ve tehlike geziniyordu evin içinde.
Tavana baktım. Karanlık gölgeler uçuyor gibiydi. Kanatlarını görüyordum. Sadece hayal ediyorum dedim kendi kendime. Uçan korkunç figürler vardı.
Gözlerimi kapattım. Tekrar açtığımda o gölgeler, şekiller yok olmuştu. Tekrar balkon kapısına baktım. Siyah bir el sinekliği gıcırtıyla açtı. İçeri neredeyse emekleyecek kadar eğilmiş bir şekilde girdi.
Korkudan gözlerimi kapattım. Varlığını hissediyordum.
Yanımda tam yanımda duruyordu. Çığlık atmak istedim. Atamadım. Evdekiler için de endişeleniyordum. O adam kimdi? Hırsız mıydı yoksa psikopatın teki mi? Yutkundum ve bütün cesaretimi toplayıp gözlerimi açtım. Hemen yanımda duruyordu. Yalvararak baktım. Gözleri tamamen simsiyahtı.
İşaret parmağını dudaklarına götürerek susmamı işaret etti.
Lütfen bana zarar verme, dedim. Güldü ama pis bir gülüştü bu. İnsanı şüphelendiren ve daha da korkutan bir gülüştü. Çığlık atmayı denedim ama hala atamıyordum. Ağzımı açamadım.
Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.
Ayağa kalktı. Gözleri gözlerimdeydi. Odamdan çıktı.
Ve tekrar uyandı.

5 Şubat 2013 Salı

"Daydream" Hakkında

Söze nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Rüyaların, kurguyla bir araya geldiği bir yer olacak burası. Ben rüyaları kaydetmeyi severim. Bu blogu açmam da böyle oldu. Hoşgeldiniz bloguma. :) Umarım iyi geçinebiliriz.
Beni aranıza kabul ederseniz çok memnun olurum.